deneme

23 Temmuz 2014 Çarşamba

DÜNYA EKONOMİSİNDE BİRBİRİNİ ETKİLEYEN İKİ EĞİLİM VE SONUÇLARI (GÜÇLER DENGESİNDE DEĞİŞİM EĞİLİMLERİ)* (I)



DÜNYA EKONOMİSİNDE BİRBİRİNİ ETKİLEYEN İKİ EĞİLİM VE SONUÇLARI
(GÜÇLER DENGESİNDE DEĞİŞİM EĞİLİMLERİ)* (I)

Dünyanın birçok bölgesinde (Suriye eksenli olarak Ortadoğu'da, Merkezi Afrika'da, Doğu Asya'da, en güncel olarak da Ukrayna'da) emperyalist ülkeler arasında rekabet keskinleşmekte. Suriye'de olduğu gibi vekalet savaşına dönüşmektedir. Önde gelen, jeopolitika üretme yeteneğine sahip olan emperyalist ülkeler, nüfuz alanlarını koruma ve genişletme derdindeler. Bunun nedeni uluslararasılaşan ve uluslararasılaşma sürecinde olan sermayede görülen merkezileşme ve yoğunlaşma eğilimidir. 2008 dünya ekonomik krizi uluslararası tekelci sermayeyi oldukça hırpalamıştı. Krizin patlak verdiği merkez ülkelerin ve bölgelerin (ABD, bir bütün olarak AB, Avro Alanı, OECD-Avrupa, Japonya) krizden çıktıkları (Son verilere göre ABD ve Almanya'nın krizden çıktığı söylenebilir) söylenemez, ama sermaye hareketinin eğilimleri, önümüzdeki dönemde emperyalist ülkeler ve önde gelen emperyalist ülkeler ile emperyalistleşen ülkeler arasında çıkar ve nüfuz alanı için rekabetin keskinleştiğini göstermektedir. Güçler dengesindeki değişim ile bu rekabet daha da acımasız, daha da keskinleşmiş olacaktır.


Amerikan emperyalizmi engellenemez bir biçimde “tek dişi kalmış canavar” olma yolunda ilerlemektedir; artık çöken, gerileyen bir güç olduğu pek de tartışılmamaktadır. ABD, ihracatta şampiyonluğu Çin'e kaptırdı. 2009'da Almanya'yı ihracatta ikinci sıraya iten Çin, ekonominin bütününde ise 2010'da Japonya'yı üçünü sıraya iterek dünyanın en büyük ikinci ekonomisi konumuna yükselmişti. Çin emperyalizmi öncelikle Asya, Afrika ve Latin Amerika'da Amerikan sermayesine ve AB kaynaklı sermayeye karşı rekabet etmektedir ve bu rekabetinde başarısız olduğu da söylenemez. Hindistan, Brezilya, Kore, Türkiye gibi ülkeler de her birinde farklı da olsa doğrudan emperyalist politikalar gütmektedirler.

Dünya çapında II. Dünya Savaşından sonra oluşan güçler dengesi yeniden değişmektedir. İlk değişimde sosyalist sistemle kapitalist sistem arasındaki mücadele belirleyici olmuştu. Bu mücadele, sosyalist sistemin kendi iç sorunlarından dolayı yıkılmasıyla yerini kapitalist sistemle revizyonist sistem arasındaki mücadeleye bıraktı. İki kutuplu dünya 1990'lı yılların başında revizyonist blokun ve 1991'de de sosyal emperyalist Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla yerini tek kutuplu (ABD), ama çok rekabet merkezli (ABD, AB, Japonya, Çin) dünyaya bıraktı. Şimdi bu durum da değişiyor. Amerikan emperyalizmi “yeni dünya düzeni”ni kuramadı. Ama dün -revizyonist blokun çökmesinden sonra- olduğu gibi bugün de sağ ve “sol” yeni bir dünya düzeninden bahsetmektedir. Bu düzen dünya çapında güç dengesinin değiştiğini veya yeni bir düzenin kurulmasından bahsedilecek derecede değiştiğini ifade etmektedir.

Z. Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası”na, “Avrasya jeopolitikası”na göre Amerikan emperyalizmi bütün 21. yüzyıl boyunca olmasa da en azından 21. yüzyılın yarısına kadar “süper güç” olarak kalmalıydı. Olmadı. Dünya biraz hızlı gelişti. ABD, AB veya yaşlanmış emperyalist ülkelere bakarak kapitalizmin çöktüğünü ilan edecek kadar ekonomiden ve politikadan anlamayanların yanında güç dengelerinin değiştiğini görüp de adeta panikleyen Batılı yazarlar bana biraz daha nesnel düşünebiliyorlar gibi geliyor. En azından bir değişimi, güç kaymasını; merkezin örneğin a noktasından b noktasına kaydığını görebiliyorlar. Bazıları bunu da göremiyor; ufku sadece a noktası ile sınırlı olduğu için b noktasından haberi bile yok, olsa da orada bir gelişme yeteneği göremiyor.
Her halükarda Batı'nın burjuva yazarları “yeni dünya düzeni”nin Batı dışında (ABD ve Avrupa) kuruluyor olduğunu görüyorlar.

Gerçekten de dünya çapında giderek artan istikrarsızlık (kapitalist ekonominin içsel sorunlarından ve sınıf mücadelesinden kaynaklanan istikrarsızlık), kapitalizmin sistem sorunundan ziyade güçler dengesindeki değişime, bir geçiş sürecine; merkezin a bölgesinden b bölgesine kayıyor olduğunu gösteren veriler, işaretler olarak algılanmalıdır. Retorik ajitasyonun ötesine geçemeyen bir zihniyet bu değişimi asla göremez. Gücü yetmediği için dünyayı değiştiremez. Dünyayı değiştirecek gücü örgütleyemez. Zaten o gücün ne olduğu konusunda da anti-marksist düşünceler zavallı “Marksist” küçük burjuvanın kafasını yeteri kadar karıştırmıştır. Geriye tek bir ihtimal kalıyor. O da Wallerstein gibi kapitalizmin kaç yıl içinde çökeceğini hesaplamak. Peki durumu şöyle ele alsan ne olur? Batı'nın dünya üzerindeki hakimiyeti yavaş yavaş sonlanıyor. Onun yerini Çin merkezli bölge alıyor.

Aşağıda bütün ayrıntılarıyla şunu göstereceğim: Özellikle 21. yüzyılın başından bu yana veya 2001 krizinden bu yana kapitalist ekonomi bağımlı ülkelerde veya “çevre” denen alanlarda emperyalist ülkelerde veya “çekirdek” bölgelerde olduğundan daha hızlı, bazen karşılaştırılamayacak kadar daha hızlı büyümektedir. Bu büyümenin geçici veya istikrarsız olduğunu söylemek için bir neden yok. Hele hele büyümenin geçici olduğunu söylemek kapitalizmin nesnel yasalarını, sermaye hareketini hiç anlamamak demektir.

Emperyalist ülkelerin, o “çekirdek” bölgelerin büyüme potansiyellerini şu veya bu biçimde tüketmiş olmaları neden kapitalizmin sonuyla eş anlamlı kullanılıyor? Neden bu gerçeğe bakılarak kapitalizm Wallerstein gibi kapitalizmin kaç yıllık ömrünün kaldığı hesaplanıyor? 21. yüzyılın başından bu yana önde gelen emperyalist ülkelerde örneğin sanayi üretimi yerinde sayıyor ama “gelişen” ülkelerde sürekli artıyor. Gelişmenin böyle devam etmesi açık ki, Batı için dünyanın sonudur; kendini o çerçevede konumlandıranlar için de kapitalizmin sonudur.
















Yukarıdaki grafik bize şimdiye kadarki dünya düzeninin eskidiğini, onun yerini yenisinin almaya başladığını göstermektedir. Eskiye bakarak “geçiş düzeni” hayal edenler yeninin varlığını dahi kabul etmemiş oluyorlar. Biraz daha ileri gidelim ve dünyanın birçok bölgesinde, hatta Afrika, Latin Amerika ve Asya gibi kıtalarda kapitalizmin “bahar”ını yaşadığını söyleyelim. Buna itiraz edenlerin savlarını bilmek isteriz.

İşçi veya işgücünü satarak geçimini sağlamak zorunda olanların sayısı sürekli artmaktadır. Şimdilerde 3,14 milyar insan ücretli iş ilişkisi içindedir; şu veya bu biçimde işgücünü satmaktadır.

İşçi sayısı nerede artmaktadır? “Çekirdek” ülkelerde mi yoksa “çevre” ülkelerde mi? İşçi sayısı bakımından da dengeler değişmiştir. Örneğin OECD-ülkelerinde sermaye, dünya çapında bütün işçilerin ancak yüzde 15'ini kontrol edebilmektedir.

Bir ülkede kapitalizmin ne kadar gelişmiş olduğunu göstermek için sık sık başvurulan yöntemlerden birisi de klasik sektörlerin (tarım, sanayi ve hizmet) büyüklük durumudur. Bir de buna bakalım:

Bölgelere göre sektörlerde çalışan işçi sayısının dağılımı- 2013 itibariyle ve % olarak

Bölgeler
Tarım
Sanayi
Hizmet
2000
2013
2000
2013
2000
2013
Dünya
40,4
31,8
20,5
23,0
39,1
45,1
Gelişmiş ekonomiler ve AB
5,5
3,6
27,2
22,5
67,3
73,9
Orta ve Güneydoğu Avrupa (AB üyesi olmayan ülkeler) ve Bağımsız Ülkeler Topluluğu
25,3
18,3
25,1
27,1
49,6
54,6
Doğu Asya
47,4
31,2
23,7
30,2
28,9
38,6
Güneydoğu Asya ve Pasifik
49,8
40,3
16,4
19,2
33,9
40,5
Güney Asya
59,5
47,2
15,6
22,9
25,0
29,9
Latin Amerika ve Karayipler
21,5
15,5
21,2
20,9
57,3
63,5
Ortadoğu
22,9
14,8
23,9
27,4
53,2
57,7
Kuzey Afrika
33,8
30,0
20,1
21,1
46,1
48,9
Sahra altı Afrika
65,5
61,3
8,1
8,9
26,3
29,9
Toplam sayı (milyon kişi)
1 056,5
1 001,4
536,3
724,4
1 020,6
1 419,0
Kaynak: Global Employment Trends 2014 , Risk of a jobless recovery? S. 96-97.

2000 yılında dünya çapında ücretle çalışanların sayısı 2,613 milyar. Bunun yüzde 40,4'ü tarım sektöründe ve ancak yüzde 20,5'i sanayi sektöründe çalışıyor; Tarımda çalışanların sayısı sanayide çalışanların sayısının iki misli. 2013'te dünya çapında ücretle çalışanların toplam sayısı 3,145 milyar; tarımda çalışanların sayısı toplamın yüzde 31,8'ine, sanayide çalışanlar ise yüzde 23'üne denk düşüyor. Yani 2013'te dünya çapında ücretle çalışanların yaklaşık üste biri tarımda ve beşte biri de sanayide çalışıyor.

Gelişmiş ülkelerde ve AB'de tarımda çalışanların toplam ücretle çalışanlara oranı yüzde 5,5'ten yüzde 3,6'ya düşüyor, sanayide çalışanların oranı da yüzde 27,2'den yüzde 22,5'e düşüyor. Ama dünyanın diğer bölgelerinde tamamen farklı bir durumla karşı karşıyayız: O bölgelerde 2013 itibariyle tarımda çalışanların oranı oldukça yüksek.

Bu veriler Batı'da kapitalizmin yaşlanmış olduğunu, ama başka bölgelerde, örneğin Asya'da ve Afrika'da “çocukluk çağı”na henüz giriyor olduğunu göstermektedir. “Mülksüzleştirme ekonomisi” üzerine teori üretenler bu gerçeği görmüyorlar. Marks bu süreci küçük bağımsız çalışanların (örneğin köylülüğün) mülksüzleştirilmesi veya proleterleştirilmesi olarak tanımlar. Asya ve Afrika'da “ilkel birikim”in henüz yeni başlıyor olması şaşırtıcı olmamalı.

Dünya ekonomisinde eksen değişimiyle ilgili gelişmeleri aşağıda ele alacağız. Sanayi üretiminin gelişmesiyle başlayalım.

I- DÜNYA SANAYİ ÜRETİMİNİN SEYRİ

Aşağıdaki grafiğin gösteriklerine bakalım (Bu bölümde ayrıca belirtilmediyse grafiklerin veri tabanı için bkz.:“World trade monitor”; (http://www.cpb.nl/en/world-trade-monitor):

Verili dönem içinde dünya sanayi üretimi 2005=100 bazından yüzde 66,7'den yüzde 124'e çıkarak yüzde 85,9 oranında, gelişmiş ülke ekonomilerinde sanayi üretimi 2005=100 bazında yüzde 78,6'dan yüzde 100,6'ya çıkarken, 1991-2013 arasında ancak yüzde 28 oranında büyümüş oluyordu. Gelişen ülkelerde ise sanayi üretimi yüzde 48,2'den yüzde 335,7'ye çıkarak, 1991=100 bazında yüzde 235,7 oranında büyümüş oluyordu. Başka bir ifadeyle: 1991-2013 arasında dünya sanayi üretimi 1,8, gelişmiş ülkelerde 1,3 ve gelişen ülkelerde de 3,4 misli artmış oluyordu.


 














Aşağıda da ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi, dünya sanayi üretiminin böyle bir seyir izlemesine gelişmiş ve gelişen ülke grupları farklı etkide bulunmuşlardır. Örneğin 2000 yılına kadar gelişmiş ülkelerde de -önde gelen emperyalist ülkeler bazında bunun örneğini vereceğiz- sanayi üretimi sürekli artmıştır. Ancak 2000'den veya 2001 krizinde sonra bu ülkelerde sanayi üretimi sürekli yerinde saymıştır. Buna karşın gelişen ülkelerde sanayi üretimi 2000 yılı öncesinde de artan bir eğilim içindeydi. Bu ülkeler 2000'den sonra dünya sanayi üretiminin itici gücü oldular.



 















Yukarıdaki grafikte 1991-2000 arasında gelişmiş ekonomilerde (ülkelerde), ABD'de, Japonya'da ve Avro Alanı ülkelerinde sanayi üretiminin sürekli arttığını ve bu artışın da dünya sanayi üretimindeki yüksek oranlı artışı etkilediğini görüyoruz. 2000-2013 arasında ise bu ülkelerde sanayi üretiminin yerinde sayması, dünya sanayi üretiminin yüksek oranda büyümesini olumsuz etkilemiştir: 1991-2013 arasında 1991=100 bazında Amerikan sanayi üretimi yüzde 66,6; Japon sanayi üretimi ancak yüzde 5,9; Avro Alanı sanayi üretimi ise yüzde 17,3 oranında büyürken, gelişmiş ülkeler toplamında sanayi üretimi yüzde 28 oranında büyümüştür. Bu dönemde dünya sanayi üretiminde büyüme oranının diğerlerinden yüksek olmasının nedeni gelişen ülkelerde sanayi üretiminin seyriyle doğrudan ilgilidir. Bunun böyle olduğunu da aşağıdaki grafikte görüyoruz.


 















Yukarıdaki grafikte söz konusu bölgelerde sanayi üretiminin sürekli arttığını görüyoruz: 1991-2013 arasında 1991=100 bazında sanayi üretimi gelişen ülkeler toplamında yüzde yüzde 235,7 oranında; Asya'nın gelişen ülkelerinde yüzde 704,1 oranında; Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yüzde 62,4 oranında; Latin Amerika ülkelerinde yüzde 65,9 oranında ve Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde de yüzde 46,3 oranında artmıştır. Dünya sanayi üretiminin büyüme oranlarını yükselten, bu bölgelerdeki sanayi üretiminin yüksek oranlı olmasıdır.

II-AYLAR BAZINDA SANAYİ ÜRETİMİNİN SEYRİ

1-Önde gelen emperyalist ülkelerde aylara göre sanayi üretiminin gelişmesine toplu bakış
(Kriz öncesinin en yüksek üretim değerine göre aylar bazında Alman, Fransız, İngiliz, Amerikan ve Japon sanayi üretiminin gelişme seyri)

Ayrıca belirtilmediyse aşağıdaki grafikler OECD verilerine göre hazırlanmış, veriler 2010=100'den kriz öncesinde üretimin en yüksek olduğu, aya, yılın çeyreğine veya yıla (ay, yılın çeyreği veya yıl = 100'e) çevrilmiştir.
Yıllık veya yılın çeyreklerine göre veriler sanayi üretimin gelişmesinde belli bir istikrarlılığın olup olmadığını uzun vadeli gösterebilirler. Aylık değerler ise istikrarlılığının olup olmadığını takip etmede, ayrıntıyı esas almada mutlaka değerlendirilmesi gereken verilerdir.
Grafiklerin neyi ifade ettiklerini birkaç cümleyle ifade edelim.

















ABD hariç diğer emperyalist ülkelerde sanayi üretimi kriz öncesinde üretimin en yüksek olduğu seviyenin altında.

Fransa'da sanayi üretimi kriz öncesinde Nisan 2008'de en yüksek seviyesine ulaşmıştı. Kasım 2013'te ise sanayi üretimi Nisan 2008'deki seviyesinin yüzde 85'ine denk düşüyor. Yani yüzde 15 oranında bir gerileme devam etmektedir. Almanya'da sanayi üretimi yine Kasım 2013'te, kriz öncesindeki en yüksek seviyesi olan Ocak 2008'e göre yüzde 1,3 oranında geri. Bu oran İngiliz sanayi üretiminde yüzde 12,7 ve Japon sanayi üretiminde de yüzde 14,9 oranlarında. Sadece Amerikan sanayi üretimi, kriz öncesindeki en yüksek seviyesini (Ocak 2008) yüzde bir oranında geçiyor.

ABD hariç diğer ülkelerde sanayi üretimi devam eden, inişler-çıkışlar gösteren belli bir durgunluk sürecindedir.

2-Avro Alanı, AB, OECD-Avrupa, OECD-Toplam ve G-7 ülkelerinde aylara göre sanayi üretiminin seyri


 













Aynı eğilimi yukarıdaki grafikte de görüyoruz:

Avro Alanı ülkelerinde (17 ülke) sanayi üretimi kriz öncesindeki en yüksek seviyesinden (Nisan 2008) Kasım 2013 itibariyle yüzde 11,5; AB'de (28 ülke) -Nisan 2008'e göre- yüzde 10,3; G-7 ülkelerinde Ocak 2008'e göre Ekim 2013'te yüzde 6,4; OECD-Avrupa ülkelerinde Nisan 2008'e göre Ekim 2013'te yüzde 8,9 ve OECD-ülkeleri toplamında da Ocak 2008'e göre Ekim 2013 itibariyle yüzde 3,8 oranında geride. OECD ülkeleri toplamında sanayi üretiminin diğerlerine nazaran daha hızlı artmasının ve kriz öncesi seviyesine oldukça yaklaşmasının nedeni, krizde olmayan ve sanayi üretimi oldukça hızlı büyüyen bazı “gelişen” ülkelerin üyeliğinden dolayıdır.

Burada da bir bütün olarak sanayi üretiminin kriz öncesindeki en yüksek seviyesinden geride olduğunu, bu anlamda krizden çıkılmadığını ve 2011'den sonra da hala devam eden üretimin seyrinde inişler-çıkışlar gösteren bir durgunlu sürecine girildiğini görüyoruz.

3-BRIC ülkelerinde aylara göre sanayi üretiminin seyri 
 

















Yukarıdaki grafikte Hindistan, Rusya ve Brezilya'da sanayi üretiminin 2008'de patlak veren ekonomik krizden ne deni etkilendiklerini görüyoruz. Bu ülkeler kriz girmediler, ama Brezilya ve Rusya'da aylık sanayi üretiminin seyri bu ülkelerin dünya krizinden dönem dönem oldukça etkilendiklerini göstermektedir. Ocak 2008=100 bazında Brezilya sanayi üretimi Aralık 2008'de yüzde 17,8 oranında; Rusya sanayi üretimi de Ocak 2009'da yüzde 15,4 oranında mutlak geriliyor. Hindistan sanayi üretimi ise Ocak 2009'da ancak yüzde 5 oranında geriliyor.

4- İspanya ve “yükselen” bazı ülkelerde aylık bazda sanayi üretiminin seyri



 













Kriz öncesinde sanayi üretimi Kore'de Nisan, Meksika, Polonya ve İspanya'da Şubat ve Türkiye'de de Ocak 2008'de en yüksek seviyesinde.
Kriz seyrinin etkileyici faktörlerin etkileme gücünün farklılığından dolayı ne denli farklı gelişeceğini bu beş ülkenin sanayi üretimi seyrinde görebiliyoruz.

Kore sanayi üretiminde kriz süreci Nisan 2008 – Eylül 2009 arasıdır. Eylül 2009'da sanayi üretimi Nisan 2008'deki en yüksek seviyesini yüzde 3 oranında aşıyor. Aslında kriz Kore ekonomisini “teğet geçmiştir.” Yıllık verileri ele alırken bunu göreceğiz.
Meksika sanayi üretiminde kriz süreci Şubat 2008'den Eylül 2011'e kadar sürmüştür. Sanayi üretimi Eylül 2011'de Şubat 2008'deki en yüksek seviyesini yüzde 0,3 oranında aşar.

Polonya sanayi üretiminde kriz süreci Şubat 2008'den Haziran 2010'a kadar sürer ve bu ayda sanayi üretimi Şubat 2008'deki seviyesini yüzde bir oranında aşar.

Türkiye'de sanayi üretiminde kriz süreci Ocak 2008'den Aralık 2010'a kadar sürer ve bu ayda sanayi üretimi Ocak 2008'de en yüksek seviyesini yüzde 1,4 oranında aşar.

İspanya'da ise sanayi üretimi Şubat 2008'deki en yüksek seviyesinden oldukça uzaktır; Şubat 2008'e göre sanayi üretimi Kasım 2013'te yüzde 71,2 oranındadır; yani yüzde 28,8 oranında küçülmüştür.

Bu ülkeler bazında kriz sürecinin seyrinde üç eğilim görüyoruz:

Birinci eğilim: Kriz devam ediyor. Buna örnek İspanya'dır.

İkinci eğilim: Krizden istikrarsız çıkış. Buna Türkiye örnektir. Türkiye'de sanayi üretimi Aralık 2010'da Ocak 2008'deki en yüksek seviyesini aşarak krizden çıktıktan sonra Ağustos (100-96,9= -3,1 ve Eylül (100-98,3= -1,7) 2012'de ve Ağustos (100-96,1= -3,9) ve Ekim (100-97,7= -2,3) 2013'te Ocak 2008'deki seviyesinin gerisine düşmüştür. Böylesi iniş-çıkışlar sanayi üretiminin ne deni istikrarsız olduğunu gösterir. Bunun da ayrıntılı analizde (aylık üretimin seyrinde görebiliriz).

Üçüncü eğilim: Krizden istikrarlı çıkış: Meksika, Polonya ve Kore buna örnektir. Bu ülkelerde sanayi üretimi 2008'deki verili aylara göre en yüksek seviyesini aştıktan sonra Türkiye örneğinde olduğu gibi mutlak gerileme -2008'deki en yüksek seviyesinin altına düşme durumuyla karşı karşıya kalmamıştır.

III-YILIN ÇEYREKLERİ BAZINDA SANAYİ ÜRETİMİNİN SEYRİ

1-Önde gelen emperyalist ülkelerde yılın çeyreklerine göre sanayi üretiminin gelişmesi 
 

 














Bu yaşlanmış emperyalist ülkelerden sadece ABD, yukarıdaki verilere göre 2013'ün son çeyreği itibariyle krizden çıkmış gözüküyor. Diğer ülkelerde sanayi üretimi dibe vurma sürecinden çıkmış, ama krizden çıkmaktan oldukça uzak gözüküyor. Sadece Alman sanayi üretimi, diğerlerine nazaran daha iyi konumda. Durumu en felaket olan da Japon sanayi üretimi.

2-Avro Alanı, AB, OECD-Avrupa, OECD-Toplam ve G-7 ülkelerinde yılın çeyreklerine göre sanayi üretiminin seyri
 

 















Bu ülke gruplarının hiç biri 2008'in ilk çeyreğindeki üretim seviyesini aşamamıştır. Bu anlamda da ülke grubu olarak krizden çıkamamıştır.

Sanayi üretiminin en yüksek seviyede olduğu 2008'in ilk çeyreğine göre sanayi üretimi 2013'ün üçüncü çeyreğinde Avro Alanı'nda yüzde 11,8; AB'de yüzde 10,7; G-7'de yüzde 6,8; OECD-Avrupa'da yüzde 8,2 ve OECD toplamında da yüzde 4,1 oranlarında geri durumdadır. Durumu en felaket olan Avro Alanı'dır. OECD toplamında üretimin nispeten yüksek olmasının nedeni Avrupa dışında krizde olmayan ve “yükselen ekonomiler” diye tanımlanan ülkelerin üye olmasıdır. Bu ülkelerde sanayi üretimin yüksek oranda büyümesi OECD toplamında sanayi üretimi verilerini olumlu etkilemektedir.

3-BRIC ülkelerinde yılın çeyreklerine göre sanayi üretiminin seyri 
 


 












Yukarıdaki grafikte Hindistan, Rusya ve Brezilya'da sanayi üretiminin 2008'de patlak veren ekonomik krizden ne deni etkilendiklerini görüyoruz. Bu ülkeler kriz girmediler, ama Brezilya ve Rusya aylık sanayi üretiminin seyri dünya krizinden dönem dönem oldukça etkilendiğini göstermektedir. Ocak 2008=100 bazında Brezilya sanayi üretimi Aralık 2008'de yüzde 17,8 oranında; Rusya sanayi üretimi de Ocak 2009'da yüzde 15,4 oranında mutlak geriliyor. Hindistan sanayi üretimi ise Ocak 2009'da ancak yüzde 5 oranında geriliyor.

4-İspanya ve “gelişen“ bazı ülkelerde yılın çeyreklerine göre sanayi üretiminin seyri



 














Aylık bazda sanayi üretiminde gördüğümüz ayrıntıyı ve buna bağlı olarak Türkiye örneğinde olduğu gibi sanayi üretiminin seyrindeki istikrarsızlığı yukarıdaki grafikte pek göremiyoruz.

Söz konusu bu ülkelerde sanayi üretimi kriz öncesindeki en yüksek seviyesine 2008'in ilk çeyreğinde ulaşıyor. Üretim Kore, Polonya ve Türkiye'de 2009'un ilk; Meksika ve İspanya'da da ikinci çeyreğinde dibe vuruyor. Sonrasında aylık üretimde gördüğümüz eğilimleri görüyoruz.

Sanayi üretimi 2008'in ilk çeyreğine göre 2013'ün son çeyreğinde Kore'de yüzde 22,1; Meksika'da yüzde 1,9; Polonya'da yüzde 15,9 ve Türkiye'de de yüzde 13,2 oranında büyürken, İspanya'da yüzde 28,6 oranında küçülüyor.

Türkiye açısından biraz değişim söz konusu. Sanayinin aylık üretim seyrini ele alırken Türkiye için şunu demiştik: Türkiye'de sanayi üretimi Aralık 2010'da Ocak 2008'deki en yüksek seviyesini aşarak krizden çıktıktan sonra Ağustos (100-96,9= -3,1 ve Eylül (100-98,3= -1,7) 2012'de ve Ağustos (100-96,1= -3,9) ve Ekim (100-97,7= -2,3) 2013'te Ocak 2008'deki seviyesinin gerisine düşmüştür. Burada söz konusu olan aylık iniş-çıkışları göremiyoruz. Sadece sanayi üretiminin yılın çeyrekleri bazında 2011'in ilk çeyreğinde yüzde 5,5 oranında üretim artışıyla üretimin kriz öncesindeki en yüksek seviyesini (2008'in ilk çeyreği=100 bazında 2011'in ilk çeyreğinde 105,5'e çıkıyor. Veya 2010=100 bazında yüzde 104,8'den yüzde 110,6 çıkıyor. 2012 ve 2013'ün bazı aylarında sanayi üretiminde görülen mutlak gerilemeler çeyrek ortalaması içinde kaybolmuştur.

IV-SANAYİ ÜRETİMİ SEYRİNDE YAPISAL DEĞİŞİM EĞİLİMLER
(Yıllar bazında sanayi üretiminin seyri)

Yıllara göre sanayi üretiminin gelişmesini ele alırken aynı zamanda sanayi üretimi bazında dünya ekonomisinde görülen bazı eğilimleri de göstermeye ve bu eğilimlere dayanarak bazı sonuçlar çıkartmaya çalışacağız (Ayrıca belirtilmediyse veriler OECD'den alınmıştır).

1-Önde gelen emperyalist ülkelerde sanayi üretiminin gelişme seyri ve yapısal değişim eğilimleri

Reel değerlerin -somutta da sanayi- üretiminde yapısal denebilecek değişimlerin olup olmadığını gözleyebilmek için uzun bir zaman dilimini ele almak gerekir. Bu nedenle önde gelen emperyalist ülkelerde sanayi üretiminin seyrini analiz edebilmek için geçen yüzyılın son çeyreğinden bu yana; 1975'ten bu yana bu ülkelerde sanayi üretiminin ve bu temelde de ekonominin gelişme seyrini göstererek bazı sonuçlar çıkartmaya çalışacağız. Sorun kısa dönemli süreç olarak -diyelim ki 2008 krizinden sonraki dönem- ele alındığında varsa bazı yapısal değişimler görülmeyebilir. Aynen yukarıda belirttiğimiz gibi, aylık sanayi üretiminin seyrinde görülen istikrarsızlık -Türkiye örneği- yılın çeyrekleri ve aşağıda da göstereceğimiz gibi yıllık bazda sanayi üretiminin seyrinde görülmez. Uzun dönemi kapsayan verilerin analizi sonucunda değişimlerin olup olmadığı, varsa bunların ne denli kalıcı -yapısal- oldukları tespit edilebilir.
Güç dengesi değişiyor, merkez bir noktadan başka bir noktaya kayıyor esprisini bu analize dayanarak da açıklayabiliriz.

Batı'nın yaşlanmış emperyalist ülkelerinde ve onları ağırlıkta oldukları birtakım entegre ekonomilerde (örneğin AB, Avro Alanı, OECD-Avrupa, G-7) sanayi üretiminin gelişmesini uzun vadeli ele aldığımızda bu ekonomilerde sanayi üretiminin belli bir döneme kadar sürekli arttığını, belli bir dönemden bu yana da süreklilik arz eden bir durgunluk içinde olduğunu -üretimin yerinde saydığın- görüyoruz.
Bu durumu aşağıdaki grafiklerle açıklayalım.

2000'e kadar veya 1975-2000 arasında sürekli artan sanayi üretimi:



















1970-2000 arasında sanayi üretimi Fransa'da yüzde 73,5; Almanya'da yüzde 59,6; Japonya'da yüzde 123,8; İngiltere'de yüzde 49,3 ve ABD'de de yüzde 146,5 oranlarında büyüyor. 1970-2000 dönemini değil de her bir on yılı başlı başına bir dönem olarak alsak da sonuçta şunu görüyoruz: Önde gelen emperyalist ülkelerde sanayi üretimi 20. yüzyılın sonuna kadar sürekli artmıştır. Ama sorunu daha ayrıntılı ele alıp 1970-2000 döneminde bu ülkelerde sanayi üretiminin artışını 1975 öncesiyle, diyelim ki 1950-1970 dönemiyle karşılaştırdığınızda 1970-2000 döneminde sanayi üretiminin artış hızının kesildiğini; büyümede çok belirgin bir gerilemenin; büyüme oranlarının küçülmesinin söz konusu olduğunu görürsünüz. Demek ki, 1970-2000 arasında sürekli artan sanayi üretimi daha öncesiyle karşılaştırıldığında büyümesi durağanlaşma, yavaşlama sürecine girmiş olan bir sanayi üretimidir. Grafiği 1970 yılıyla başlatmamızın nedeni bu dönemde yaşanan 1974/75, 1980/81-1983, 1990-1994 krizlerinde sanayi üretimindeki mutlak gerilemenin bir, en fazlasıyla iki yıl devam ettiğini ve hemen sonrasında kriz öncesindeki en yüksek üretim seviyesini aştığını göstermek içindir. 1990'dan sonra sadece Japon sanayi üretiminde değişik bir seyir görüyoruz; bu ülkede sanayi üretimi adeta sürekli kriz içinde olmuştur.

2000 sonrasında veya 21. yüzyılda sanayi üretiminin seyri:
2000=100 bazında sanayi üretiminin 2000-2012/2013 arasında gelişme seyri: 2000-2012 arasında sanayi üretimi Fransa'da yüzde 12; Japonya'da yüzde 6,3 ve 2000-2013 arasında da İngiltere'de yüzde 15,9 oranında küçülürken, Almanya'da 2000-2012 arasında 20,9 ve ABD'de de 2000-2013 arasında yüzde 8,1 oranında büyümüştür.

Aşağıdaki grafikte bu durumu görüyoruz.















Şimdi her iki grafiği birleştirerek aradaki farkı gösterelim. Aşağıdaki grafiğin ilk kısmı sanayi üretimindeki sürekli yükselişi ve ikinci kısmı da üretimde artışı değil de yerinde sayışı göstermektedir. Alman ve Amerikan sanayi üretimindeki artış, genel eğilimin yönünü değiştirmemektedir.



 














Aynı eğilimi Avro Alanı (18 ülke), AB (28 ülke), G-7 ve OECD – Avrupa sanayi üretiminin seyrinde de görmekteyiz.

Yılları eşitlemek için 1976-2000 arasını esas alıyoruz. 1976=100 bazında sanayi üretimi Avro Alanı'nda yüzde 50; AB'de yüzde 50,2; G-7 ülkelerinde yüzde 79,6 ve OECD-Avrupa ülkelerinde de yüzde 60,9 oranında artıyor. 2000-2012 arasında ise sanayi üretimi Avro Alanı'nda yüzde 0,9; AB'de yüzde 2,2; G-7 ülkelerinde yüzde 0,5 ve OECD-Avrupa ülkelerinde de 8,4 oranında artıyor. 1976-2000 arasını onar yıllık dilimler olarak alsanız ve bunu 2000-2012 dönemiyle karşılaştırsanız da büyüme oranları farklı ama sonuç aynı.


 













Burada da sanayi üretiminin arttığı ve yerinde saydığı dönemleri açık bir biçimde görüyoruz. Her iki grafikte de eğilim çizgileri farklı yönler göstermektedir.

Bu verilerden oldukça farklı sonuçların çıkartılması gerçeği değiştirmez. Birtakım unsular, örneğin Wallerstein, kapitalizme ömür biçen anlayışlarını yinelerler. Tabii kapitalizm böylelerinin sözüne göre değil de kendi nesnel yasalarına göre hareket eder. Wallerstein gibi unsurların, “teorisyen”lerin olduğunu bilmek gerekir. Bunları küçümsememek gerekir. İnsanlığın geleceği bunların iki dudağı arasından çıkan “hışırtı”ya bağlıdır. Şimdi, her 8-10 senede bir karşılaştığımız bu tipleri bir kenara bırakarak yaşanmakta olan krizin değil de, 20. yüzyılın son çeyreğinde ve 21. yüzyılda yaşanan ekonomik krizleri en genel anlamda karşılaştırırsak şunları görürüz:

a- Çevrim veya konjonktür süresi:
Marksizme göre veya Marks'ın Kapital'de anlatığına göre kapitalist üretim biçiminin bir yasallığı olan fazla üretim krizleri her 10-12 senede bir kaçınılmaz olarak patlak verir. Yaşanmakta olan kriz, krizin faktörlere bağlı olarak değişebileceğini, ama bu faktörlerin krizleri ortadan kaldıramayacağını göstermektedir. Fazla üretim krizlerinin yasallığı, kapitalist üretim biçiminin bu krizler olmaksızın var olamayacağını ifade eder. Her iki kriz arasındaki sürenin kaç sene olduğunun veya olacağının söz konusu yasallıkla, krizin kaçınılmazlığıyla bir ilişkisi yoktur. (İki kriz arasındaki dönemin neden farklı olduğun başka bir yazının konusu olabilir).

Dünya fazla üretim krizleri ve konjonktür (çevrim) süresi
1857-1866
9 sene
1866-1873
7 sene
1873-1882
9 sene
1882-1890
8 sene
1890-1900
10 sene
1900-1907
7 sene
1907-1921: 14 sene (I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası)
1921-1929-32
8 sene
1932-1937/38
5 sene
1938-1974: 36 sene (II. Dünya Savaşı ve sonrası)
1974/75-1980/81
8 sene
1982-1990/94
8 sene
1994-2000/2004
8 sene
2004-2008
4 sene

Tabii krizlerin ne zaman başladığından çok ne zaman sonlandığı her zaman tartışma konusu olmuştur. Ama değişmeyen, kaçınılmaz olarak tekrarlanan, krizlerin belli aralıklarla patlak vermesidir. Yukarıdaki veriler dünya fazla üretim krizlerinin 19. yüzyılda ortalama olarak her 8,3 yılda bir patlak verdiğini; I. Dünya Savaşının kriz çevrimini ortadan kaldırdığını ve bu nedenle 1907'den sonra dünya krizinin 1921'de patlak verdiğini; 1937/38 krizinden sonra 1974'te yeni bir dünya krizinin patlak verdiğini görüyoruz. Son kriz, 2000-2004 krizinden dört sene sonra patlak veriyor. Çevrim süreci veya konjonktür dönemi yarı yarıya kısalıyor.

b-Krizin şiddeti:
Yaşanmakta olan krizin ne denli ağır olduğunu, daha önceki krizlerle karşılaştırıldığında en ağır kriz olduğunu yazıp çizenler de var. Tabi karşılaştırma kıstasının ne olduğu, hangi faktörlerin ele alındığı varılan sonucu belirler. Bana göre kriz karşılaştırmasında belirleyici olan ve bu anlamda da temel olan faktör sanayi üretiminin seyridir. Bu açıdan 1929-32 krizini ve sonrasını yaşanmakta olan krizle karşılaştırdığımızda şu sonucu elde ederiz:















1929-1937 dönemi için kapitalist dünya üretimi değerleri 1925-29=100'den 1929=100'e ve 2007-2012 OECD-toplam üretimi de 2010=100'den 2007=100'e çevrilmiştir. Her iki başlangıç yılı üretimin en yüksek olduğu seviyedir.

Yandaki grafik bize şunu göstermektedir: 1929-1937 döneminde dünya üretimi 1932'de yüzde 38,2 oranında küçülerek dibe vuruyor. 2007-2012 döneminde ise sanayi üretimi 2009'da yüzde 14,5 oranında küçülerek dibe vuruyor. Belirttiğim gibi krizin şiddetini göstermek için başka faktörler de ele alınabilir. Ama belirleyici faktör sanayi üretimidir. Grafikte de 1929-1937 döneminde dünya üretiminin 1932'de yüzde 38,2 oranında 2007-2012 döneminde de 2009'da yüzde 14,5 oranında küçüldüğünü görüyoruz. Yüzde 14,5 oranında bir küçülme, yüzde 38,2 oranında bir küçülmeden daha ağırsa, daha kapsamlı sorunları ortaya çıkartıyorsa, o zaman 1929 krizinin 2008 krizinden daha ağır, daha şiddetli olduğunu söyleyebiliriz. (Ayrıca, aşağıda önde gelen emperyalist ülkelerde sanayi üretiminin seyrini ele alarak kriz karşılaştırması yapacağız).

c-Krizin süresi:
Sürekli 1929-32 krizinden bahsediyoruz. Ama bu kriz, verilerin de gösteriği gibi 1932'de sonlanmıyor, dünya üretimi bazında ve o dönem dünya üretiminde belirleyici ağırlığı olan ülkelerde de 1936/37'ye kadar devam ediyor. Bunu hesaba kattığımızda 1930'lu yıllardaki kriz ve durgunluk 1929-1936/37 dönemini, yani 7-8 veya 8-9 senelik bir süreci kapsar. Şimdiki kriz ancak altı yıllık bir süreci (2008-2013) kapsıyor. Bunu krizin ne zaman sonlandığından bağımsız olarak söylüyorum. Aşağıda bunun hesabını yaparak tam sürenin kaç yıl olduğunu göstereceğiz.
Açık ki bu kriz, 1930'lu yıllardaki kriz kadar olmasa da nispeten uzun bir sürece yayılmıştır.

Bunun böyle olduğunu aşağıdaki grafiklerde de görüyoruz.
Bu ülkelerde kriz devam etmektedir; Fransa, Japonya ve İngiltere'de sanayi üretimi kriz öncesinde üretimin en yüksek olduğu seviyeyi aşamamıştır. Sanayi üretimi Fransa'da 2013'ün üçüncü çeyreği itibariyle 2007'deki seviyesinde 15,4 puan; Japon sanayi üretimi aynı dönemde 16,1 puan ve İngiliz sanayi üretimi de 2013'ün son çeyreği itibariyle 13,9 puan geridedir. Sadece Alman sanayi üretimi 0,6 puanla üretimin kriz öncesi en yüksek seviyesini aşmıştır. Amerikan sanayi üretimi ise 2013'ün son çeyreği itibariyle 2007'deki en yüksek seviyesini 1,3 puan aşmış. Yıl bazında Almanya ve ABD'de sanayi üretimi 2007'deki seviyeyi yakalamış gözüküyor. Bunun devamlılık arz etmesi bu iki ülkenin krizden çıkıyor olduklarının açık ifadesi olacaktır.

Bu ülkelerde ve ülke gruplarında sanayi üretiminin gelişmesini uzun bir döneme yayarak ele alırsak durumu daha iyi göstermiş oluruz. Soruna 1990-2013 dönemi açısından bakalım.


 















2009'da Fransız sanayi üretimi krizin etkisiyle 1988'deki seviyesine geriliyor. 2012'de ise hala 1994'teki seviyesinde; 18-21 senelik bir geriye düşüş. Alman sanayi üretimi de en azından 10 sene geriye düşüyor. 2009'da üretim 2000'deki seviyesindeydi. 2012'de 2007'deki seviyesini yakalıyor, ama 2008'deki seviyesinden geride kalıyor.

Durumu en felaket olan Japon sanayi üretimi. 1990-1994 krizinden sonra Japon sanayi üretiminde büyüme adeta bir hayal oldu. 2009'da üretimin seviyesi 22 sene gerileyerek 1987'deki seviyesine düştü. Üretim 2012'de ise 2001'deki seviyesinde seyrediyor.



 















2009'da Amerikan sanayi üretimi 11 sene gerileyerek 1998'deki seviyesine düşüyor. 2013 itibariyle de kriz öncesindeki en yüksek seviyesini aştı aşacak düzeye gelmiş durumda.

İngiliz sanayi üretiminin de Japon sanayi üretiminden pek farkı yok. 2009 krizi bu ülkede sanayi üretimini 21 sene geriletti (1988). Üretim 2013 itibariyle hala 1992'deki seviyesinde seyrediyor.

Bu ülkelerin veya genel olarak bir ülkenin krizden çıkması için kriz öncesi en yüksek seviyeyi (yıllık bazda) nihai olarak aşmış olması gerekir. ABD ve Almanya bu aşma sınırına gelmiş durumdalar. Ama söz konusu diğer ülkeler için bu söylenemez.

Durumun bu çerçevede olduğunu aşağıdaki grafikte de görüyoruz. Kriz öncesi üretimin en yüksek seviyede olduğu 2007 yılını baz aldık ve eğilimi göstermek için 2013'ün çeyreklerini de ekleyerek aşağıdaki grafiği oluşturduk.

Sadece ABD ve Almanya sanayi üretimi krizden çıkıyor konumuna gelmiş, diğer ülkelerde sanayi üretimi böyle bir gelişmeden oldukça uzak. 
 

 















Söz konusu bu emperyalist ülkelerin hakim oldukları oluşumlarda da sanayi üretimi kriz öncesindeki en yüksek seviyesini henüz aşamamıştır. Aşağıdaki grafikte bu durumu görüyoruz. 2007 baz yılına göre krizden çıkmaya en yakın konumda olan OECD toplamı ülkeleridir. Bunun böyle olmasında Avrupa dışında kalan ve sanayi üretimi dinamik olan ülkelerin katkısı belirleyici olmuştur. 
 
















2-BRIC ülkelerinde yıllara göre sanayi üretiminin seyri

BRIC ülkelerinde sanayi üretiminin seyrine bakalım. Yıllık bazda bu ülkelerde sanayi üretiminin süreklilik içinde arttığını görüyoruz. Ama Çin hariç diğer ülkelerde son dönemde yılın çeyrekleri bazında veriler, sanayi üretiminin hız kesmeye başladığını; üretim dinamiğinde belli bir durgunluğun olduğunu görüyoruz.

Şöyle de diyebiliriz: Gelişmiş ülkelerin 20. yüzyılın son çeyreğinde gösterdikleri büyüme performansını 21. yüzyılda BRIC ülkeleri göstermektedir. Hatta BRIC ülkelerinde sanayi üretiminin daha dinamik bir büyüme içinde olduğunu ve kriz veya krizden etkilenme sürecinin de bir-iki yıl gibi kısa bir zamanda atlatıldığını da söyleyebiliriz.

Bu ülkeler 2008 krizinden farklı boyutlarda etkilenmişlerdir. Örneğin Çin'de sanayi üretimi kriz sürecinde de dinamik olarak büyümeye devam etmiştir. Hindistan'da sanayi üretiminin büyüme oranları küçülmüş, ama sonrasında yeniden yükselmeye başlamıştır. 2011-2012 arasında ise sanayi üretiminde durgunluk baş göstermiştir.

Brezilya ve Rusya sanayi üretiminde, emperyalist ülkelerdeki gibi olmasa da belli bir gerileme yaşanmıştır. Örneğin Rusya'da sanayi üretimi 2008'den 2009'a yüzde 9,4 oranında küçülürken, 2009'dan 2010'a yüzde 8,4 oranında büyümüş ve 2011'de kriz öncesi en yüksek seviyesini (2008 yüzde 151,4) yüzde 2,8'lik oranla geride bırakmıştır. Brezilya'da ise sanayi üretimi 2008'den 2009'a 7,4 oranında küçülmüş, ama 2010'da kriz öncesi en yüksek seviyesini (2008 yüzde 131) yüzde 5,4 oranla aşmıştır. Ama 2012'de bu ülkede sanayi üretimi yeniden bir durgunluk sürecine girmiştir.

Sanayi üretimindeki gelişmenin bu seyri BRIC ülkelerinde üretim dinamiğinin farklı olduğunu göstermektedir: Bu ülkelerin hepsinde sanayi üretimin büyümeye devam ediyor. Ama üretim Rusya, Brezilya ve Hindistan'da belli bir durgunluk içine girerken, Çin'de böyle bir gelişme ilk bakışta pek görülmüyor.
Aşağıdaki grafikte bu gelişmeyi görüyoruz: Rusya'da, Hindistan ve Brezilya'da sanayi üretiminin büyüme hızı 2010'dan 2011'e düşüyor, 2011'den 2012'ye ise üretim durgunluk sürecine giriyor. Bu grafikte (yıllara göre) Çin sanayi üretiminde böyle bir gelişmenin olmadığını görüyoruz.



 














Sanayi üretiminde 2013'ün çeyreklerindeki büyüme oranlarını hesaba katarak bir değerlendirme yaparsak, Çin'de de sanayi üretiminin büyüme hızının kesildiğini ve belli bir durgunluğun söz konusu olduğunu görürüz. 

Grafikte reel büyüme oranlarının giderek küçüldüğünü görüyoruz. Büyüme oranlarındaki bu küçülmenin; ortalama olarak yüzde 8-10 bandında büyümenin Çin açısından ne anlama geldiğini anlamak için daha önceki büyüme oranlarıyla bir karşılaştırma yapmak gerekir.




Burada 1990'lı yıllarda dönem dönem yüzde 25-30 bandında seyreden büyüme oranlarının yüzde 8-10 bandına gerilemesi söz konusudur.












Çin sanayi üretimi 2000=100 bazında 2013'te yüzde 468,4 oranında sürekli büyümüştür. Ama aylık ve yılın çeyrekleri bazında veriler sanayi üretiminin 2013'te hız kestiğini, büyüme oranlarının düştüğünü göstermektedir.

Açık ki bütün BRIC ülkelerinde sanayide belli bir durgunluk sürecine girilmiştir. Bu gelişmeyi aşağıdaki grafikte görüyoruz:



 













Grafik 2011'den sonra Brezilya, Hindistan ve Rusya sanayi üretiminin yerinde saymaya başladığını, Çin sanayi üretiminde ise büyüme oranlarının küçüldüğünü göstermektedir.

Bu ülkelerde bütün sektörlerde alınan siparişler de aynı eğilimi doğrulamaktadır. Aşağıdaki grafik, Çin de dahil bu ülkelerde siparişlerde gerilemenin doluğunu göstermektedir.

(“HSBC Emerging Markets Index”in açıklamasına göre birim veya değer olarak 50, daha önceki aya göre bir değişmenin olmadığını; 50'nin üstünde değer veya birim büyümenin olduğunu; 50 altında değer veya birim bir ay öncesine göre gerilemenin olduğunu gösterir. Değerler mevsim etkilerinden arındırılmıştır', s. 12).


 














Siparişlerin azalması bakımından Çin, Brezilya ve Rusya ile adeta yarışıyor. Durumu diğerlerinden biraz farklı olan Hindistan. Sipariş oranları diğer ülkelerinkinden daha yüksek, ama düşme eğilimi içinde.



 













Sipariş stokları bakımından en olumsuz durumda olan ülke Rusya. Ama başta Brezilya olmak üzere diğer ülkelerde de sipariş stokları erimektedir.

*
*) Bu yazı Mart 2014'te hazırlanmıştır.
(Bazı grafiklere 2013 yılı ve 4. çeyreği verileri sonradan eklendiği için yazı içindeki bazı rakam verileri değişmiş olabilir).